Türkmen Tarihi' denilince, genellikle İslamı kabul etmiş Oğuz Türkleri ve bu ad altında onların tarih sahnesine çıktıkları dönemden günümüze kadar ki tarihi süreçleri akla gelmektedir. Özellikle de, bu isimle daha ziyade Oğuz Boylarının Müslüman-Türk kimliklerine vurgu yapılarak, onların tarihsel konumu belirlenmektedir. Oysa, son dönemlerde ortaya çıkarılan Sogd vesikalarından anlaşıldığı kadarıyla, 'Türkmen' adı Oğuzlardan ve özellikle de Müslüman - Türk kimlikli topluluklardan büsbütün bağımsız olarak oldukça erken bir dönemde etnik ve coğrafi bir tanımlama olarak kullanılmaktaydı. Aşağıda da değinileceği gibi, bu durumu göz önüne alırsak, 'Türkmen' adını daha özel bir anlatımla kullanmamız gerekecektir. Yine bunun gibi, muhtemelen Sogdlar vasıtasıyla 'Türkmen' ibaresi İslam kaynaklarına intikal etmiş, tıpkı 'Türk' (Terk/Terk etmek) adı gibi Arap müellifleri tarafından yanlış okuma ve benzetme yoluyla İslamiyeti kabul etmiş Oğuz ve Karluk boylarına yakıştırılmıştı. İşin içine, 'Türk-İman' gibi o dönem için 'gönül okşayıcı' bir ifade de karışınca özellikle Selçuklular sayesinde daha çok Oğuz boylarını kapsar bir biçimde 'Türkmen' adı yaygın bir hal almıştır. Yani, bu yanılgı her iki tarafın (ismi kullananlar olarak İslam müelliflerinin, ismi benimseyenler olarak Oğuzların ve özellikle de Selçuklu hanedanlığının) memnuniyetini kazanınca, aynı anlamını günümüze kadar korumuştur. Her ne kadar, bu adın etimolojisi üzerine bazı yorum ve açıklamalar yapılmışsa da, henüz hiçbir tarihçi tarafından 'Türkmen' adının Oğuz ve İslam'ı benimsemiş bir takım Türk boyları dışında bir başka kavime ait olup olmayacağı tartışılmamıştır. Hal böyle olunca, burada 'Türkmen' adı üzerine açıklayacağımız görüş ve düşünceler bir takım sert eleştirilere neden olma ihtimali çok yüksektir. Ancak, tarihçiyi yargıya götürecek kararlılık tarihsel verilerin teşviki ve takdimiyle mümkün olmaktadır.
Dolaysıyla, gerek 'Türkmen' adı ve gerekse de 'Türkmenlerin Menşei' söz konusu olduğunda iki ayn ve farklı tarihsel süreci birbirinden ayırmak gerekecektir:
Birincisi, 'Türkmen' adı iki farklı anlamda yorumlanmıştır; ikincisi, Türkmen kimliği ile köken olarak farklı olmasalar da tarihsel süreç farkıyla iki ayn Türk topluluk söz konusu edilmektedir. Bunun açıklamasına ve yorumuna aşağıda değineceğiz.
Türkmen Adı
En az 'Türk' adı kadar tartışmalı ve açıklanması güç bir isim olan 'Türkmen' adı üzerine çok sayıda yorum ve çalışma yapılmıştır. Üzerinde en fazla durulan ve en çok taraftar kitlesi bulunan yorumlan Peter B. Golden ve Sergey G. Agacanov özetleyerek, uzun bir süreliğine bu tartışmalara son vermiş gözükmektedirler.
Peter B. Golden, Samaniler döneminde Orta Asya'da Islamiyeti kabul eden Türklerden yalnız ikisi:
Oğuz ve Karluk grupları için "Türkmen" adının kullanıldığını belirtmektedir. Konunun uzmanlarından S. G. Agacanov, Karluk ve Oğuzlar'ın İslam devletine sınır ülkeler olmalarını, yapılan İslam! fetihler sonucu büyük bir Karluk ve Oğuz nüfusunun Samaniler Devleti'nin idaresinde bulunduklarını esas göstererek bunlar arasında ister gönüllü, isterse de zorla İslamı kabul edenlere Müslüman kaynaklar tarafından 'Türkmen' adının verildiğini söylemektedir. Ancak, şunu da belirtelim, S. G. Agacanov ciddi bir iddia ortaya koymasa da Arap müelliflerinin görüşünü desteklemediğini belirtmiştir. Bu yorumu esas kabul edersek 'Türkmen' adının İslam! bir nitelik arz ettiği anlaşılacaktır. Nitekim, tarihçileri bu düşünceye götürenler Arap müellifleri olmuşlardır. Ancak, onlar da pek düzenli bir fikir belirtmiş değillerdir. Hatta zaman zaman takma bir kimliğe vurgu yaptıklarını da belli eder gibidirler. Bu kanının pekişmesinde hiç şüphesiz, Biruni'nin büyük katkısı olmuştur. 'Kitab el-Cemahir' adlı eserinde İslam dinini kabul etmiş Oğuzlar için 'Türkmen' adının kullanıldığını, bunun da 'Türkmenend' anlamına geldiğini vurgulamıştır. Bu tanımlamaya karşı çıkan Agacanov, 'Türkmen' adının ortaya çıktığı tarih hakkında bir takını belirleyici açıklamalar ortaya atmasına rağmen, bu adın Oğuzlar için kullanıldığı konusundan taviz vermemiştir.
Muhtemelen, adın Oğuz öncesi toplulukları da benimsemiş olabileceğinin farkına varan Agacanov, muğlak bir tanımlama kullanarak, sorunu çözümlemeye çalışmıştır:
"Orta Asya'daki eski Hind-Avrupai ahalinin torunlarıyla kaynaşan bir kısım Oğuz ve Türklere 'Türkmen' adı verilmiştir".
Arap tarihçiliğinin yaygın bir özelliği bulunmaktadır. Özellikle, komşuları ve dıştaki 'mecusi olarak değerlendirdikleri Türk toplumları' hakkında sarf edilen temel tanımlamayı ısrarla dilden dile dolaştırarak devam ettirmektedirler. Türkler için Arap kaynaklarında kullanılan 'mecusi', 'Yecüc - Mecüc' ve buna benzer tanımlamalar, ancak tevazu sahibi bazı müelliflerin sansürüne takılmış, bunların dışında ise Türklerle ilgili bilgi aktaran bütün kitaplarda geçmektedir. Nitekim, 'Türkmen' adı da bu mealde kullanılmış ve yorumlanmış olmalıdır. Özellikle, büyük kitleler halinde gönüllü veya gönülsüz biçimde Türklerin İslam saflarına geçtiği dönemlere ilişkin bilgi veren Arap müellifleri, 'Türkmen' adını ve anlamım hemen hemen aynı içerikte kullanmışlardır. Bunlardan Mervazi, "Oğuzlar'ın bir kısmı Müslüman olunca Türkmen adını aldı ve onlarla Müslüman olmayan Türkler arasında savaşlar başladı"60 demektedir. Mervazi'nin yorumuna Biruni, Kaşgarlı, Neşri'nin açıklamaları eklenince bir sıra Türk tarihçisi "Türkmen" adının Türk"-"man" ve 'Türk-iman' kelimelerinden türediğini kabul ederek, kelimeye "iman etmiş Türk" ve 'Türke benzeyen' anlamını yakıştırmışlardır.
Böyle bir benzetmenin dayanak noktası şudur:
Türkler öteden beri tek Tanrı inancına sahip olduklarından dolayı İslamiyeti kolaylıkla kabul etmişlerdir. Son dönemlerde yapılan çalışmalar bu tezin geçersiz olduğunu ortaya çıkardı. Ahmet Yaşar Ocak'ın da belirttiği gibi "aşırı yorumlar" kayda alınmazsa Türklerin İslamiyet konusunda inişli çıkışlı bir yol izledikleri kabul edilmelidir.
Müellife göre, Türkler'in İslam anlayışı, inanç bakımından eski dinlerinden (Şaman, Buda, Mani ve Zerdüşt dinlerinden — ki, Türkler zaman zaman bu dinleri benimsemelerine karşılık genellikle Gök Tanrı ve Şaman inancını taşımaktaydılar — ) pek fazla kopuk olmamış ve Hetrodoks bir nitelik taşımışlardı. Bu açıklamaları da hesaba katacak olursak, büyük ölçüde dinsel içerikte kullanılmakta olan "Türkmen" adının "Türk-manend" yorumu üzerine kuşkuların sayısı epeyce artacaktır.
Bu kuşkuları daha önceden fark etmiş bazı araştırmacılar, sorunun çözümünü kelimenin etimolojik olarak yorumlanmasında aramışlardır. Bu da neticede, çok sayıda etimolojik yorum ve çalışmanın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Türkmen etnonimi hakkında ilk çalışmaların müellifi olan Rus şarkiyatçı N. A. Aristov'a göre "Tyurk-men" - "Turk/Türk" ve "men" kelimelerinden ibaret olup, buradaki "men" - toprak, yer, vatan anlamında kullanılan "ben"in İslam kaynaklarındaki versiyonudur (örğ. "Kuban/Kuman"). Kendisinden çok sonra konuya dikkat çeken Sovyet tarihçilerinden D. E. Yeremeyev, N. A. Aristov'un görüşüne destek çıkmış, "Şaman, karaman, akman, becermen" gibi örneklerle "men" kelimesinin Türklerde kullanışının yaygınlığına dikkat çekmekle kalmamış, ayrıca "men'in bir diğer anlamının olduğunu da vurgulamıştır. Yeremeyev'e göre, Türklerde "men" eki ataman, gökmen, öğretmen kelimelerinde olduğu gibi "insan" anlamına da gelmektedir. Tarihçinin şahsi kanaati kelimenin "Türk insanı" olduğu yönündedir. O. Tumanoviç, kelimenin ikinci sözcüğünün Arap asıllı olduğuna dikkat çekerek "Türkmen" adının anlamını "tyurkskiye lyudi" olarak Rusçaya aktarmıştır. "Lyudi" kelimesi Rusçada geniş bir anlama sahiptir. Sözcük, Türkçe'de "insanlar, adamlar, kimseler, halk" gibi anlamlar yanında "eleman, mensup, personel" gibi manaları da içermektedir. Anlaşılan, O. Tumanoviç bununla "Türk insanı, Türk halkı"nı kastetmektedir. A. A. Roslyakov ise "Türkmen" teriminde men'in bir ek olduğunu vurgulasa da, Turmanoviç'in açıklamasını (men/man-plemya, yani kabile/boy/uruk, lyudi/insan/halk) kabul etmektedir. A. Vambery'de "Türkmen" adını "Türk İnsan(lar)ı anlamında açıklamıştır.
Bu belirtilenler dışında J. Deny (Öz Türk, Safkan Türk), 1. F. Blaramberg (tur-y-keman -tur-keman-turkman), L. Ligeti (Öz Türk, Safkan Türk), F.Sümer (Öz Türk), A. Bekmuradov (tir-ke-man) ve V.V. Barthold (Turk Kuman/Kumantürk) gibi tarihçiler "Türkmen" adının anlamı ve etimolojik kökeni hakkında çeşitli görüşler ortaya atmışlardır. Dikkat edilecek olursa, yapılan yorumlar kelimenin çizdiği dilsel boyutların dışına çıkmamaktadır.
Ancak burada hesaba katılmayan bir husus daha vardır:
yapılan etimolojik yorumlar tarihsel içerikten yoksun bırakılmıştır. İlk kez bu yorumların dışına çıkmaya çalışan W. Barthold ve S. G. Agacanov olmuşlarsa da, onlar da Oğuz kimliğinin dışına çıkmaya pek yanaşmamışlardır.
Söz konusu edilmesi gereken hususlardan en önemlisi, 'Türkmen' adının Arap kaynakları dışında kullanılıp veya kullanılmadığı ve eğer kullanılmışsa hangi tarihleri kapsadığını belirlemektir. Yaygın olarak Arap coğrafya ve tarihçilerinin bölgeyi tanıdıkları dönemler VIII. yüzyılın ötesine geçmemektedir. 'Türkmen' adı ise daha sonraki dönem müelliflerinin kaynaklarında geçiyor. Yani, 'Türk-iman' yorumunun lehine bir görüş belirtecek olursak, Arapların en erken bu adı telaffuz ettikleri dönem VIII. ile IX. yüzyıllardır. Oysa, bu tarihin ötesinde kalan iki kaynağa göre, 'Türkmen' adı belirtilen anlam ve tanımlamanın dışında çok erken dönemlerde bilinmekte ve kullanılmaktaydı. İlk tanımlama, Türklerin vazgeçilmez kaynaklarından olan Çin yıllıklarında geçmektedir. Dun-Dyan veya Tun-Dyan adlı bir Çin yıllığına göre, Sui veya Sude (Sogd Ülkesi veya Türklerin ifadesiyle Suğdak veya Sogdak Ülkesi) bölgesinden bahsedilirken 'Tökü-möng' adından söz edilmektedir. Bu bilgiyi bu haliyle ilk kez V. V. Barthold zikretmiştir. Barthold, muhtemelen kelimeyi tam olarak telaffuz edememiştir. Sonraki okumalar, bu kelimenin 'Tö-kyu Möng' olduğunu belirledi. Barthold'a göre bu kaynak V. yüzyıla aittir. Daha sonra S. G. Agacanov, VIII - IX. yüzyıllara ait Çin kaynaklarında 'Tö-Kyu Möng Ülke-si'nden söz edildiğini açığa çıkartmıştır.
Özellikle, bir toprak parçası veya daha geniş anlamda ülkeyi ifade eden bir isim olan 'Tö-kyu Möng' ifadesi açıktır ki, Çinliler bizzat Türklerin kendi dilinden almışlardır. Burada 'Tö-kyu' olarak geçen kelime Çinlilerin 'Tukyu' dedikleri 'Türk' adıdır. 'möng' ise özellikle Göktürklerin kendilerine verdikleri tanımlamayla 'mengü' demektir. Bu haliyle, Çince 'Tyuku Möng'ün Türkçedeki karşılığı 'Türk Mengü'dür74. Buradan da kısaltılmış bir biçimde 'Türk Mengü/Türkmengü/Türkmen' adının ortaya çıkma olasılığı diğer etimolojik ve açıklamalara göre çok daha olasıdır. Kelime bu nitelikte yorumlanacak olursa, 'Türkmen' adının oldukça anlaşılır bir biçimde 'Türk Mengü' anlamına geldiği, Arap kaynaklarının iddia ettiği gibi etnik ve dinsel bir kimlik taşımadığı anlaşılacaktır.
Çin kaynaklarına dayandırılan bu açıklamayı VIII. yüzyıla ait Sogd belgeleri de kanıtlamaktadır. Sogdlar, kendi sınırlarındaki bir bölge ve halk için 'Tnvkkm'n' adını kullanmaktaydılar. Araştırmacılara göre, 'Tnvkkm'n' adı Sogdca'da 'Trwkk' - 'Türk', 'ın'n' ise 'ınen' anlamına gelmektedir. Bölgeyle direkt ilişkisi olan, Araplardan daha çok bölgeyi tanıyan ve eskiden beri Türklerle irtibat halinde olan Çin ve Sogd topluluklarının tarifleri daha doğru kabul edilebilir. Özellikle, Sogdlar ticari ve diğer konularda Türklerle batı ülkeleri ve halkları arasında uzun bir süre rabıta görevini üslenmişlerdi. Başta ticaret olmak şartıyla, gerek Türklerin, gerek batılı ülkelerin ilişkisini onlar tanzim ediyordu. Sogdlu tüccarların bir diğer özelliği ticarette ve bunun sayesinde münasebette bulundukları halkların dillerini çok iyi bilmeleriydi.
Dolaysıyla, Türkleri batılı komşularına onlar anlatmakta, tanıtmakta ve tanıştırmaktaydılar. Kendilerinin de 'Trvvkkm'n/Türkmen' dedikleri veya öyle öğrendikleri Türk ülkesinin adı onlar sayesinde Araplara intikal etmiş olmalıdır. Ancak, sonraki dönemlerde Araplar sayesinde farklı bir yoruma maruz kalan 'Türkmen' adı böylece gerçek yorumunun dışına çıkmıştır. Tıpkı, 'Türkmen' adını etimolojik olarak yorumlayan bazı araştırmacılar gibi, Araplar da bu adı 'Türk/İman' benzetmesine dayanarak Arap dilinin özelliği bakımından açıklamaya çalışmışlardır. Dolayısıyla, Arap müelliflerinin tanıttığı anlamda 'Türkmen' adı Müslüman olmuş Oğuz ve bir kısım Türk boylarının 'öz ismi' olarak algılanması ve açıklanması tümden yanlıştır. İsmin gerçeği, bizzat Türklerin kendi ülkeleri için kullandıkları 'Türk Mengü Ülkesi' anlamında 'Türk Mengü' olmuş, bu haliyle İslam kaynaklarından oldukça erken bir dönemde Çin ve Sogd belgelerine girmiştir.
Ancak, Arap müelliflerinin verdiği bilgileri de yabana atmamak gerekir. Nitekim, başta Türkler olmakla beraber gerek Çinlilerin, gerek Sogdların ve gerekse de Arapların farkında oldukları, ancak bizim anlayamadığımız hassas bir durum söz konusudur. Evet, Arapların 'Türkmen' adını Sogdlardan duydukları ve kendilerine özgü bir biçimde kullandıkları doğrudur. Ancak, bu adda Araplar için ve genel anlamda Müslümanlar için telaffuzu dahi sakıncalı olabilecek bir durum söz konusudur. Bu durum da 'mengü' sözcüğünün anlamından kaynaklanmaktadır. 'mengü', yani 'Bengü', muhtemelen Türkçe'de dinsel bir terimi karşılamak amacıyla sonradan uydurulmuştur. Bunun, Budizm, Maniheizm, Zerdüşt ve diğer dinlerin etkisiyle olabileceği ihtimali çok yüksektir.
Türkçe'de hususta çok net bir açıklama yapmıştır:
'Bengü/Mengü' - 'Sonsuz' anlamına gelmektedir. 'Törk Mengü' - 'Türklerin Daimi Devleti, Sonsuz Türk Ülkesi' veya 'Devleti Ebed Müddet' demektir. Bu durumda 'Türk Mengü/Türkmen(gü)' - 'Ebedi Türk, Sonsuz Türk, Ölümsüz Türk' anlamına gelmektedir. Bu anlayış, Türk düşüncesinin, özellikle de 'Türk Devlet Anlayışı'nın özünde saklıdır. Türkler, devletlerinin, hakanlarının Tanrısal olduğunu, Tanrının yer yüzündeki gölgesi olduğuna inanırlar79. Türk siyaset düşüncesinde buna 'Karalık' denilmektedir. Arapların bu anlayışa saygı gösterecekleri beklenilemezdi. Durumu nazik bir üslupla 'iman' anlamına vurgu yaparak 'Ölümsüz Türk'ü, 'İmanlı Türk' anlamında 'Türkmen' olarak açıklamışlardır.
Burada üzerinde durulması gereken bir nokta daha vardır. Gerek Çinli, gerekse Sogdlu gözlemci veya seyyahların 'Türkmen' olarak tanıttıkları ülke neresiydi? Bu soruya net bir cevap bulmak imkansızdır. Ancak, 'Türk' adının Göktürkler sayesinde ortaya çıktığı kabul edilecekse ve Göktürklerin de kendi devletlerine 'mengü Eli' dedikleri hesaba alınacaksa, burasının Göktürk Ülkesi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu tanımlama kabul edilebilir gözükmekteyse de bir sorun daha var:
Çin ve Sogd kaynaklan 'Türkmongu/Türkman' adını verdikleri bölgeyi Sogd sınırında bir yerde göstermektedirler. Özellikle, Çinli kaynağın 'Tu-kyu Möng' dediği bölgeyi Sui/Sogd sınırında bir yerde tarif etmesi çok ilginçtir. Anlaşıldığı kadarıyla malumatın sahibi, Türk Ülkesini ve Türkleri gayet iyi tanımaktaydı. Buna rağmen, 'Türkmen' adını onların yaşadıkları ve oturdukları geniş coğrafyaya vereceğinden, ancak Sogd hududundaki bölgeyle sınırlandırmıştı. Nitekim, Sogdlar da bu bölgeyi kendi sınırlarında bir yerde göstermektedirler. Buradan anlaşılan, 'Türkmen' anlamında Çinlilerin tanıttıkları 'Tu-kyu Möng' ve Sogdların 'Tnvkkm'n' bölgesi, Göktürklerin kendi devletleri için kullandıkları 'mengü El/İl' veya 'Türk Mangü' olmasa gerek. Anlam olarak 'Türkmen(gü)' anlamına gelen 'Türkmen' adı Türklerin meskun bulundukları Sogd sınırında özel bir bölge olmalıdır. Peki, ama neresi?
'Türkmen' ülkesini bulmak için Sogdiyana sınırlarını taramak gerekecektir. Bunu yaparken de, 'Türkmen' adının vurguda bulunduğu bazı özel hususları da göz önünde bulundurmalıdır. Her şeyden önce, bir toprak veya ülke ve yahut da bölge adı olan 'Türkmen', burada yaşayanlar tarafından 'kutsanmış bir toprak parçası' olarak kabul edilmekte ve bu durum komşuları tarafından da teyit edilmektedir. Türklerde kutsallık atfedilen bir çok değerler olmuştur. Toprak parçası olarak 'Ötüken' - kutsal bir yerdir ve dünyanın merkezi olduğuna inanılırdı. Yine bunun gibi, Göktürkler için bir 'dağ efsanesi ve inancı' söz konusudur. Karluklular ve Karahanlılar için 'Balasagun' kutsal hesap edilmekteydi. Bunlar gibi, 'Türkmen' bölgesi de 'kutsal' değerler içermektedir. En ilginci, Çinliler, Sogdlar ve Araplar da dolaylı yoldan da olsa bunu kabul etmektedirler.
Sogd Ülkesi, Maveraünnehr'in güneyini ve orta kısımlarını kapsamaktaydı. Bu saha göçebelerin sık sık uğradıkları bir bölge olmuştu. Türk kavimlerinin bölge ile olan irtibatı çok eskilere dayanmaktadır. Bölgeye hatırı sayılır ölçüde Türk kavimlerinin göç ettiği de bir gerçektir. Ama, bu göçlerin kalıcı olmadığı, gelenlerin bir diğeri tarafından sıkıştırılarak yerlerinden kovuldukları bir vakıadır. Sogdlar ise itaatkar bir tabiata sahip olduklarından veya uğraşlarının ticaret olması yüzünden çevreleriyle genelde hep iyi ilişkiler kurmaktan yana olmuşlardı. Orta Asya'da daha eski dönemlerden itibaren ağırlığını hissettiren göçebe Türk grupları arasında Tiler önde gelmekteydi. Göktürk hanedanlığı döneminde bölgenin tamamı bu devletin idaresi altında bulunmaktaydı. Göktürk hakimi-yetini kabul eden topluluklardan biri de Sogdlardı. Sogdların bu dönemde irtibat alanı genişlemiş ve Göktürklere tabi olarak ticaret yollarını doğudan batıya katedip durmaktaydılar. Bu vasıtayla onların bölgeyi diğerlerinde çok daha iyi tanıdıklarına şüphe yoktur. Onlar kadar olmasa da Çinliler de sahanın yabancısı sayılmazlardı. Sui devrinde (581-618) Çinliler Sogdiyana sınırında bulunan bir Türk topraklarından söz ederler. Bunlar K'ang-kuo olup, Ti, sonraki adlarıyla T'ieh-le'lerin yedi kolundan dördüncüsü idi. 'Sui-shu'nun tarifine göre, "K'abg-kuo, (yani Kang krallığı, Sogdiyana, özellikle Semerkand)'nin kuzey tarafında ve A-t'e ırmağı (İdil veya Sır-derya nehirlerinden biri) boyunca oturan T'ieh-le'lerden bir gruptu". Töles Boyları hakkında geniş bilgiler veren Pei-Shih'de ise, bu bölgede oturan Türkler hakkında çok daha teferruatlı açıklamalara rastlamaktayız. Ona göre, "Semerkand (K'ang-chü)'ın kuzeyi, A-te suyunun (Sırderya) yanında Ho-shih, Po-hu, Pi-kan, Chü-hai, Ho-pi-shi, Ho-t'o-su, Pa-ye-wei, Ho'ta ve diğerleri yaşamaktadır. Bunlar otuz binden fazla askere sahiptirler". A. Taşağıl'a göre, "Semerkand civarı Seyhun ve Ceyhun nehrleri arası (Maveraünnehr), eski çağlarda bile K'ang-chü olarak anılmakta idi". A. Taşağıl'ın belirttiği coğrafya çok geniş bir araziyi kapsamaktadır. Nitekim, bazı kaynaklar bu coğrafyayı doğru olarak tayin etmemize fırsat tanımaktadır. K. Czegledy'e göre, "Taşkent'in kuzey batı istikametinde, Sırderya ve buradan kuzeye uzanan Karatau dağları bölgesinde, Avesta'nın Kangha adıyla andığı nomad ülkesi vardı. Çinliler, m. ö. II. yüzyıldan başlayarak Kangha ülkesini Kangkil ismiyle sık sık kaydederler. Çin kaynaklarına göre, Kangkü'nün baş-kenti Taşkent'in kuzey batısında, Sırderya'nın kuzeyindeydi. Topraklan, doğuda Talaş ve Çu nehri bundan başka Isık Göl bölgesini de içine alıyordu".
Sözü edilen bölge Ti kavimlerinden biri olan ve muhtemelen erken bir dönemde onlardan kopup Maveraünnehr topraklarına gelip burada kendi adlarıyla bir ülke oluşturan Kang boylarının meskun oldukları Kangklı toprakları idi. V-IX. yüzyıllar arasında Çin kaynakları Kangklı ülkesinin bulunduğu topraklarda Sogdların oturduğunu belirtiyorlar. Yine bu dönemden itibaren, yani V. yüzyıldan itibaren Çin kaynakları Sogdların sınırında bulunan 'Türkmen' ülkesinden söz ederler. Sogdlar da VIII. yüzyılda kendi sınırlarında böyle bir ülkenin varlığından ve 'Türkmen' adıyla tanındığından bahsetmektedirler. Yukarıda da belirtildiği gibi, Çinli ve Sogd kaynaklarının adını çektikleri ülke, Sogdiyananın merkezi olan Semerkand'ın kuzeyi, Sırderya yakınlarında olmalıdır. Nitekim, bu dönemlerde bu bölgede bir Töles grubu oturmaktaydı. Sogdiyana yakınlarında bu dönem için Türklerin kalabalık olarak oturdukları başka bir bölgeden söz edilmemektedir. Anlaşılan, Çinlilerin ve Sogdların Türkmen dedikleri topraklar Semerkand'ın kuzeyinde ve Sırderya civarında Töles boylarından müteşekkil birçok kabilenin oturduğu bir ülke idi. Bu Töles kabilelerinin barındıkları bölgeye kendilerinin de 'Türkmen(gü)' dedikleri kesindir. Aksi taktirde her iki kaynak (Çin ve Sogd) aynı ismi kullanmazdı. Nitekim, Arap kaynakları da bu bölgenin ve bu bölge yakınlarında oturan ve Müslümanlığı kabul eden Türk boylarından Karluk ve Oğuz gruplarına Türkmen demekteydiler. Bütün bunlar bizim tezimizi destekler niteliktedir.
Böylece, 'Türkman' adı 'Ölümsüz veya sonsuz Türk' anlamında olup, Semerkand'in kuzeyi ile Sırderya çevresinde oturan Ti veya sonraki isimleriyle Tölesler'den bir grubun oturduğu toprakların adıydı. Bu topraklar, sonradan Karluk, Oğuz ve diğer Türk boylarının yerleşim merkezi olmuşsa da, Türkmen adı, özellikle İslamiyetin bölgede yayılması sonucunda önce 'Müslüman Türklere' verilmiş, ardından da 'Oğuzların genelleşmiş adı olarak kalmıştır. Ancak, her durumda, 'Türkmen' adı birebir Oğuzlara verilmiş bir ad değildir ve daha ziyade coğrafi bir isim olduğu anlaşılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder